Knot Knot Knot’ing on heaven’s door
Saate bakar gibi Knot’a bakıyoruz biz. Bir Wally yelkenli teknenin içinde duvar saati gibi her yerde rüzgarın hızını görebileceğiniz ekranlar vardır. Mikonos’a vardık varalı o ekranların normal bir rüzgar hızı gösterdiğine çok az şahit oldum. Bildiğin fırtına!
Minimum 30 maksimum 50 knot esen rüzgar yüzünden zaman zaman kendimi Cocktail filminde Tom Cruise’la beyaz kumlar üstünde değil de uğultulu tepeler filmindeki Juliette Binoche gibi huzursuz ve gıcık hissetmeme yol açtığını söylesem yalan olmaz. (Hala Cocktail filmini hatırlayan varsa yaşım da ortaya çıktı demektir) Öyle bir rüzgar ki, teknenin demirlendiği yerden devamlı sürüklenmesi ile ilgili yaşadığımız maceralar bir yana, vaktim olduğunda yaşadığım şehir Milano’ya gidip gidip gelirken uçaktaki trübülanslar nedeniyle çığlık çığlığa ağlayan genç kızlarımız yüzünden sahne aniden “LOST” dizisine de dönüşüyordu.
Ancak bu Mikonos’a tatile gelmekle ilgili gözünüzü korkutmasın, biz biraz denizin ortasında olduğumuz için durum buydu. Ancak kumsala varınca rüzgar azaldığı için siz benim hissettiğim her daim sonbaharı yaşamayacaksınız. Yine de adanın rüzgar alan tarafının hangi taraf olduğunu devamlı kontrol etmenizde yarar var. Yani otele, en popüler beach neresi diye değil, bugün hangi beach’de rüzgar esmez diye sormalısınız. Aksi halde tatil videonuzda hani o tatil köyü tanıtım filmlerindeki gibi denizde bütün güzelliğiyle yüzen uzun saçlı afetler gibi değil, gemisi batmış, karaya çıkmaya çalışan bir afetzede gibi çıkarsınız, bilginize.
Peki rüzgarın bir tatilciye değil de bir chef’e getirdikleri nedir dersek. Alışveriş zorluğudur. Koskoca adada adı üstünde “old port” olan eski marina-ki marina demeye bin şahit isteyen 3-5 teknenin sığdığı bir iskele diyelim- ve Cruise gemiler, feribotlar haricinde belki 20 tekneyi alabilen ve yine 112adı üstünde “new port” olan yeni marina dışında durabileceğiniz bir yer yok! Bu da demek oluyor ki, koylarda duracaksınız. Bizim Wally Power 47 Gesen olan kocaman bir tender’ımız olduğu için hayatımız daha kolaydı. Ancak rüzgar bazen tender’ın bile rahat hareket edip her yere yanaşmasını engellediği için minnacık bir zodyakla koca tekneye kolilerce yiyecek ve içecek taşıdığımı biliyorum. Üstelik o rüzgara rağmen sallana savrula, dalgalardan üstüm başım ıslanıp sucuk ve cacık ola ola…
Konuyu uzatmadan alışveriş adreslerine biraz dokunayım. En kaliteli doğru düzgün ürünleri bulabileceğiniz süpermarket Flora süpermarket. Havaalanının tam karşısında! Bunun dışında başka beach’lere yakın şubeleri de olan AB Market oldukça işe yarar. Şehrin bodrum içi gibi olan küçücük merkezindeyse bir adet şahane kasap, bir adet şahane manav var, kime sorsanız gösterirler. Bunun dışında yine ara sokaklarda bizim bakkal diyebileceğimiz bir çok küçük market var. Benim kendime özel balıkçım vardı ama oralara teknenizle gidip balık almak isterseniz Ornos Beach girişindeki balıkçı gayet başarılı. Spaghetti alle vongole yapabileceğiniz en kaliteli kum midyesi ya da normal midye, kalamar, böcekten büyük somon ve mercan balıklarına kadar taze ürünler bulmak mümkün. Bunun dışında adanın merkez sahilinde her sabah minik bir Pazar kuruluyor. Belki Pazar bile denmeyecek, 4-5 köylünün küçük kasalarda sattığı mis kokan taze domates, patlıcan gibi her türlü sebzenin dışında bir de balıkçıların sabahın erken saatlerinde yakaladıkları balıkları bulma şansınız var. Ta ki öğlen 12’ye kadar.
Öyle çok şey var ki yazılacak, sayfa yetmiyor hayat yetmiyor. Haftaya da beach’lerden bahsetsem mi, başka adalara geçsek mi artık ne dersiniz? Bence beach’leri biraz anlatmakta fayda var! Chef sözü!