Üç tarafımız denizlerle çevrili ama
Istakoz, istiridye, kum midyesi, jumbo karides, bebek ahtapot ve arkadaşları
Türkiye`de nerdeeee…
Lux tüketim malzemesi bunlar.
Istakozdan başlayalım. Ne kadar acıklı ki, aslında Avrupa`da Carrefour gibi sıradan bir markette dahi dondurulmuş ıstakoz kuyruğunu, sanki iki parça tavuk göğsü alıyormuş gibi rahatlıkla bulabilecek ve gayet uygun rakamlara satın alıp çocukluğunuzdan beri yeme alışkanlıklarınızın bir parçasıymış gibi görebilecekken, Türkiye`de bu güzelim deniz ürünü siyah havyar muamelesi görüyor! Hayatında hiç ıstakoz yemeden göçen insanlar var. Yani bu istisna değil, çoğunluk.
Istakozu bulsanız da bulduğunuz o yüklü paralar istenen şey, gerçekten lezzetli büyük bir ıstakozun onda biri kalitesinde garip bir şey. Bodrum Türkbükü`nün en trendy otellerinden birinde ıstakozlu spagetti sipariş edip, içine taneyle serpiştirilmiş kayış gibi ıstakoz parçalarından oluşan tatsız kokusuz bir makarna tabağına 150 TL ödediğimizi biliyorum!
Gelelim jumbo karidese. Aynı hikâye. Bu kez Şişli’de herhangi bir balıkçıda da bulabilirsiniz 5-10 tane ama anormal pahalı! Zaten insanların alışkanlığı haline gelmesine imkân olmayacak kadar pahalı olduğu için millet de nasıl pişireceğini dahi bilmiyor. O zaman niye satın alsın ki.
Kum midyesi. Nasıl göründüğünü bile bilmeyen vardır eminim. Biz normal midyeyi biliriz. Zaten midye dolma denen bir efsanemiz var. Kum midyesi ise İtalya ve tüm dünyada meşhur kum midyeli makarna basta olmak üzere birçok yemeğin gözbebeği. Oysa kum midyesini bırak, bildiğimiz midyeyi bile dolma yapmaktan başka biçimde pişirmeyi deneyen olmamış.
Ülkede olduğum günlerden birinde midyeli spagetti yapmak üzere balıkçılarda midye arayışına geçtiğimde, midyeleri dolma olarak getiren balıkçı mı ararsın, hadi dolmadan kurtulduk bu sefer de kabuksuz getireni mi ararsın, bir türü istediğim gibi bir midye bulamadım. Restorancı arkadaşlara sorunca hale ya da Kumkapı’ya gideceksin dediler! Oldu… İstanbul’un o trafiğinde bir makarna yapmak için Beşiktaş’tan Kumkapı’ya gidecek kadar gurme değildim. O sırada neden kabuklu midye istediğime dair anlamsızca yüzüme bakan balıkçıya da nasıl anlatayım yemeğe geçen bütün o deniz kokusunun kabuğunda olduğunu!
Bebek kalamar, bebek ahtapot, kerevit, yengeç gibi deniz ürünlerinin babası diğer kabuklulardan hiç söz etmeyeyim bence. Üç tarafı denizlerle çevrili, Avrupa, Asya ve Ortac Doğu’nun kalbinde bir ülke için bu kısırlık gerçekten üzücü! Iste o nedenle son yillarda Istanbul, restaurant acmak icin en ideal sehir! Londra ve US merkezli restaurantların teker teker Istanbul`da açılma nedeni de bu potansiyel para kaynağı oluşu. Tıpkı daha önce bir çölden ibaret olan Arap şehirleri gibi. Oysa bana sorarsanız bu sonradan doldurma, sonradan yapıştırma olan yalancı kültür yerine Türkiye’nin kendi geçmişinden gelen kültürünün gelişip renklenmesini tercih ederdim. Ancak her geçen yıl, zaten çoktan yok olmuş bir kültürün ekonomik çöküşlerle ve dengesizliklerle de yerin dibine battığını gördüğümüz için benim düşüncelerim medeni hayaller olarak kalmaya mahkum!
Bu kadar yeter, Monaco’dayım ve istiridye limonlayıp ağzıma atacağım. Au revoir!