Ufak tefek şımarıklıklar!
Yatlarda neler oluyor bir bilseniz…
Yan tekneden şöyle sesler geliyor:
-Baba naber?
-Su soğuk mu aşkım?
-İyi eğlenceler birader! –Eyvallah kardeşim!
-Kulübe akıyor muyuz bu akşam?
-Bizim viski n’oldu kaptan?
Seslerden anlaşıldığı üzere birkac Türk teknesiyle Mikonos’ta yanyana düştük. Biraz eleştirel olacak ama Türk zengini (görgü sahibi istisnalar hariç) teknesinin üzerinde bağıra bağıra sağa sola hava atmaya bayılır. Kendi aralarında geliştirdikleri bu dil ile yan teknelere aldırış etmeden mutlu mesut bir arada yaşarlar.
Tekne dediğiniz ortamlarda yaşayan görgüsüz insanların oranı en az karadakiler kadardır (bakın, en az diyorum.) Denizlerde her ülkeden, her milletten insanın cebindeki parayla doğru orantılı olmayan seviyesizliklerine şahit olmak mümkün. Özellikle de davulun sesinin uzaktan rock n’roll geldiği süper yat hayatında.
Yat demek para demek. Süper yat demek paranın ağa babası demek. Mega yat demek ise açıkça paraya para dememek. Hal böyle olunca da şımarıklığın had safhası bu yatlarda yaşanıyor. Denizler üzerinde elbette zevk sahibi milyarderler olduğu gibi, parayı konuşturmayı çok seven ve her sene daha büyük, daha uzun yatlar yaptırma yarışı içinde olan milyarderler de var. İşte ben de onlardan, yani Rus milyarderler, Arap şeyhleri ya da petrol zenginlerinden bahsediyorum. Hani her sene en az bir defa haberlere konu olan Roman Abromovich gibilerden. İşte altında yüz milyonlarca dolarlık teknesi olan bu adamlar, para ile yapılabileceklerin sınırını çizmek istemiyor haliyle.
Daha önce yazdığım gibi, özel jet ile İtalya’dan Pasifik’e sırf o gece yemek için mozzarella getirtmeler, sırf sevgilisi seviyor diye Monaco’dan Karayipler’e jet ile çiçek siparişleri ya da yat sahibinin eşinin kıyafetlerini Paris’teki kuru temizlemeciye göndertmeler bizler için normal sayılıyor artık.
Benzer bir hikayeyi benim şimdiki kaptandan dinledim: Yatın sahibine getirtmek üzere sadece iki kutu taze çilek için tekne üzerindeki helikopter ile en yakın havaalanına uçulmuş, mevsim nedeniyle imkansız olduğundan jet kiralanıp çileğin temin edilebileceği ülkeye varılmış, çilekler alınıp jetle yatın bulunduğu ülkeye geri dönülmüş ve helikopter ile yeniden yata varılmış. Elde de iki kutu çilek!monako
Tekne çalışanları, her ne kadar sayfalarca gizlilik sözleşmeleri altına imza atsalar da, şahit oldukları anormal hatta çok da komik olan hikayeleri pek gizlemiyorlar. Özellikle charter dediğimiz yani haftalık kiralanan (haftalığı da 1 milyon Euro gibi düşünün) süperyatlarda yaşanan yüzlerce ilginç hikaye duydum.
Karayipler’de sıcak havadan bunalan bir İtalyan’ın, denizin ortasına kar makinası getirterek güvertede kar püskürtüp eğlenmesi gibi.
Mikonos’taki yat ajansının sahibinin anlattığı bir hikaye de, üzerinde inin cinin top oynadığı, yerleşim olmayan bir Yunan adasında özel parti organizasyonu istenmesi ile başlıyor. Buraya kadar her şey normal gibi gözükse de parti için deve getirtilmesi istendiğinde işler elbette ki karışmış. Yunanistan’da deve bulmayı bırak, o devenin hangi araçla adaya getirtileceği ayrı sorun olmuş.
İş ilanlarında şarkıcılık ve dans yeteneği olan stewardess arandığına kendi gözlerimle şahit olmuşluğum var. Yani servis yaparken bir parmak şıklatmayla ‘hadi bakalım kızım biraz da danset!’ diye emir vermeyi düşündükleri aşikar. Mesela bir yat sahibinin bir sabah uyanıp bütün ekibi sebepsiz kovması hiç de az duyulmuş bir hikaye değil. Ya da patron saç kesimini beğenmediği için kovulan kaç stewardess var, biliyor musunuz? Peki patronun eşinin elbisesini dolaba asarken düşürdüğü için kadın tarafından suratına ayakkabı fırlatılarak kovulan?..
Bir başka hikaye de şimdiye dek hiç denize girmeyen bir tekne sahibinin eşinin bir gün denize girme mood’unda olduğuna karar vermesiyle başlar. Üstelik o sırada okyanustadırlar. Ama o da ne! Tam önlerinde üç denizanası vardır. Okyanusta denize girmek için güvenlik açısından kendini tekneye bağlamak bile zorunluyken, denizanalarını savuşturmak üzere bütün güverte elemanları seferber edilir. Belki deniz anası bile yoktur, belki de o okyanus akıntısında zaten yok olmuşlardır ama bu önemli değildir. O denizanaları derhal uzaklaştırılmalıdır! Elemanlar hızla okyanusa atlayıp deniz analarını uzaklaştırırlar. Ancak hanımefendinin denize girme hevesi de çoktan geçmiştir zaten.
Peki bir başka yat sahibinin sevimli küçük kızının sevimli küçük hamster’ı karadan 300 mil açıkta aniden öte diyara göçüverirse ne olur? Kız üzülmesin diye o farenin tüy renginden kulağının biçimine dek tıpkısının aynısı 24 saat içinde bulunup 300 mil açıktaki tekneye yine bir “heli” ile getirtilir.
Sizin anlayacağınız, kimi görmemişlikten, kimi şımarıklıktan, kimi de paranın satın alabileceklerinin sınırı olup olmadığını test etme merakından doğan, kimi hakikaten üzücü ve insanlık dışı ama kimi de Hangover 4-5-6 filmlerine malzeme olacak kadar absürd böyle düzinelerce hikaye barındırır yat sektörü.
Yani bu hikayeler yanında 30 metre teknesiyle Türk’ün yaptığı ufak tefek şımarıklıklar masum kalıyor. Şimdi ben Mikonos’ta yanımıza bağlı Türk yatından yükselen ‘Kaaaal, gittiğin yerdeee mutluuu ooooollll’ nakaratı eşliğinde uyumaya çalışacağım. Siz de bu arada keyfinize bakın.. Haftaya görüşelim.