Okyanus git git bitmiyor…
Kim diyebilirdi ki sene 2015 olacak da, yilbasini okyanusun tam ortasinda daha once tanimadigin 6 kisi ile birlikte sampanya acarak kutlayacaksin! Iste o yuzden hayatinizin her anini doyumsayarak yasayin cunku bir ani diger bir anini hic tutmuyor. Hayat, yaptiginiz planlar gibi gerceklesmiyor. John Lennon’in da dedigi gibi, hayat siz planlar yaparken basiniza gelenlerdir.
Bir superyat ile Atlantik gecisinden sozediyorum. Eminim ki bu sayfalarda daha önce onlarca kez Atlantik geçişi hazırlıkları okumuşsunuzdur. Ancak tahminimce bu hazırlıklar genelde küçük yelkenlilerle yapılan geçişlerdir. Küçük? Yani maksimum 15-20 metre tekneler. Böyle söyleyince de kulağa tekneleri boyutlarına göre küçümsemişim gibi geliyor ama ne yapalım bizim tekneler de biraz havalı. O yüzden onlara superyat diyorlar.
Yeni bır tekne bu. Görkemi, Wally’yi biraz aşıyor çünkü üzerinde ortalama iki yıl Akdeniz seyri yaptığım Wally’nin neredeyse iki katı uzunluğunda 42 metre bir Hollanda yapımı yelkenli süperyat. Zaten aslına bakılırsa okyanus aşan iyi yelkenli demek Hollanda yapımı demektir. Italyanları kızdıracak bir cümle kuracağım ama Italyan yapımı Wally, tıpkı üzerine jilet gibi takım elbiseyi çekmiş italyanlar gibi tasarımı açısından süper görünen ancak işleyişte bir parça sıkıntılı teknelerdir. Dolayısıyla Hollanda yapımı iyi bir yelkenli sorun yaşatmadan Atlantik’i aşıp Karayiplere gidebilir, Pasifik’e de geçebilir donanıma sahip bir teknedir. Tıpkı içinde bulunduğum bu tekne gibi.
Okyanus geçişi başlamadan önce ekip teknik hazırlıklarını sürdürürken bana düşen ise yemek hazırlıkları yapmak oluyor elbet. Süperyat Atlantik geçişi hazırlıkları ile ilgili okuyacaklarınızın küçük dediğim teknelerde yapılan hazırlıktan farkı, ürünleri saklama kapasitesi olarak daha konforlu olması ancak yemek pişireceğin kişi sayısı ve beklentinin de ‘konserve yiyerek geçiştir’ rahatlığından daha yüksek olması. Zorluğu burada.
Sert havalarda yemek pişirmek imkansıza yakın değil bildiğin imkansız! Sert havadan kastım 50 knot! Eğer dalga yönünde hareket edebilen bir ocak ve fırınınız varsa imkansız değil ama bizim fırın her nedense sabit yapılmış! (Hollanda yapımı teknelerle ilgili yeniden mi düşünsem acaba) Fırını değiştirmeye ayıracak vakit olmadığından ön pişirme dediğimiz hazırlıkları yaptık. Yaptık diyorum çünkü ben alışverişlerle meşgulken geçici sous-chef yani yardımcı şef rolünde çalışan Sam, yolculuk icin hayati kolaylastiran firin yemekleri pisirdi. ingiliz ekip icin bicilmis kaftan olan Shepherd’s pie,cottage pie, cesitli sebe ve tavuk paylar ve çorbalar hazırlayıp dondurdu. Ben de meatloaf dediğimiz fırın köfte, bir italyan klasiği melanzane parmigiano denen patlıcan, sebze gratinler ve lazanya turu italyan yemekleri yaptım..
Alışveriş dersek, etler, tavuklar, baliklar…Urunlerin hepsini bizde de, Avrupanin her yerinde de bulunan Metro Market’ten butun olarak alıp istedigim yemege uygun olarak kendim kesiyorum dolayısıyla kalan parçaları da Chıcken Curry ya da parça et ağırlıklı yemekler için de kullanabiliyorum. Balık çok iyi bir seçim değil deniz yolculukları için! Deniz seyri esnasında darmaduman olan mideler yüzünden herkes kokusundan bile rahatsiz olabilir. Yine de sakin havalar icin bir cok taze balik istifimi de yapip alisverisleri tamamladim.
Okyanus geçişi için sorun yaşanan en kilit nokta taze sebzeler. Ne yazık ki onları uzun süre saklayamıyorsun. O nedenle sert olmayan havalarda kullanmak üzre biraz ayırman ama kalanını mümkün olduğunca bir yemeğe dönüştürüp dondurman gerekiyor. Sebze gratinler bu işe yarıyor. Dondurabileceğin her sebzeyi de kesip dondurman şart. Mantarlar gibi. Yoksa hepsini bir hafta içinde kaybediyorsun.
En sevimsiz yanı salata malzemeleri ve avokado, muz gibi ürünleri saklamak. Bunlar için de muzu mümkün olduğunca yeşil, avokadoyu sert alıp ömrünü uzatıyorsun ama bunu da yolculugun son ayağında yani gerçek Atlantik geçişi sırasında yapmalısın. Bu ne demek oluyor? Yani Cebelitarık ve Kanarya adalarında durma şansın olduğundan, oralara vardığında taze sebzeler ve avokado alabilirsin. Sonraki 12 günlük gecis için daha yeşillerini almalısın ki çürümesinler. İşte süperyatta yemek beklentisinin normal bir aile boyutu yelkenli beklentisinden farkı bu. Kısaca kendi orta boy teknende eğer avokadoları saklayamıyorsan avokado yemesen de olur yani.
Gelelim yolculuk güzelliklerine..
Fransa La Ciotat’tan yola ciktigimizda tarih 8 Aralik 2014’u gosteriyordu. Antigua’ya vardigimizda ise 4 Ocak 2015! Hava ve aksaklilar nedeniyle sanirim en uzun atlantik gecisini yapmis olduk.
Karayiplerde seyir yapan diger superyatlara nazaran cok gec yola ciktigimiz icin Akdeniz oldukca sertti! Kisin ortasi ne de olsa. Ilk gun 50 knot hava ile basladik. Her ne kadar denizde yasayan biri olarak seasick olmayan bir bunyeye sahip olsam da uzun sure limanda sabit kalip daha sonra aniden 50 knot’a cikan vucut, tepkisini seasick degil ama saglam mide bulantilariyla gosteriyor.
Ilk duragimiz elbette ki Gibraltar’di. Yani Cebelitarik. Butun tekneler Atalntik’i gecmeden once mutlaka Cebelitarik’a ugrarlar.Ingiltere’nin hakimiyetinde bir bolge olmasi nedeniyle, superyat sektorunun neredeyse tamaminin ingilizlerin elinde olmasi, biz chef’lerin mutlaka cebelitarik’a ugrayip oradaki dev ingiliz marketinden onlarin ozledikleri lezzetleri almamizin sart oldugu anlamina geliyor. Ustelik Christmas da yaklasirken Fransa’da bulamadigim hindiyi Cebelitarik’ta bulmus olmam da ekibi sevindirdi. Tek problem hindinin 15 kisiye yetecek agirlikta 6 kiloluk bir hindi olmasi ve bizim ise sadece 7 kisi olmamizdi! 1 kisi de vejeteryan, Yani kisi basi 1 kilo hindi. O kadar buyuktu ki dondurucuda yer bulmaya zorlanmam bir yana, bizimle kanarya adalarina dek seyahat edecegi icin kendisini ekibe dahil edip Harold diye isim taktik.
Harold dolapta dinlenirken de Cebelitarik’ta keyfettik. Kucuk bir yerdir Cebelitarik ancak severim ben. Elbette ki ilk gelisim degildi. Teleferikle tepeye tirmanip dogal parkta turistlere maymunluk eden maymunlari ziyaret etmenin disinda pek bir ozelligi yoktur ama yine de butun hos magazalarin bulundugu uzun caddesinde yurumeyi, Ocean Village denilen bolgeye yayilmis restaurant ve barlarda vakit gecirmeyi severim.
Sonraki duragimiz ise Kanarya adalariydi. Normalde Tenerife’ye varip esas gecisten once bir kac gun dinlenecektik ancak teknenin yolda basimiza is acmasi nedeniyle Lanzarote’deki tersaneye vardik. Tekne konuk kamaralarindan birinden su aldi. Evet bildigin su aldi! Elbetteki batacak kadar kuvvetle su almis degildi ancak ekipten 2 muhendisin de kaynagini bulamamasi nedeniyle tekne 1 hafta boyunca tersaneye cekildi.
Lanzarote cok keyifli bir kent degil. Tipik ispanyol tersane kasabasi. Icinde bulundugumuz marinanin restoran ve magazalari kentin en iyi bolgesiydi zaten.
Adanin okyanusa acik kisminda uzun sahil yuruyusleri hatta sorf yapmak mumkun. Afrika’ya bakan kismindan ise bazi gunler gercek bir kum tabakasi yagiyor uzerinize. Colden gelen kirmizimsi kum, gunesin onunu kapatarak mistik bir binbirgece masali atmosferi yaratirken, bembeyaz teknenin her yerine de butun ekibi gicik ederek ‘ya yine mi tekneyi yikayacagiz’ soylenmelerine neden olan bir kum tabakasi birakiyordu.
Teknenin bakimi tamamlandiginda planladigimiz gecis suresini cok asmistik. Kanarya adalarindan sonraki esas Atlantik gecisimiz 11 gun surdu. Artik oldukca guneyde oldugumuzdan hava isinmis, gunes yakmaya baslamis, guvertede mayoyla guneslenip pina colada’larimizi yudumlar hale gelmistik. Son 5 gun haricinde deniz bizi cok yormadi.
Christmas gunu olan 25 Aralik’ta tam bir ingiliz Xmas oglen yemegi hazirladim. Once peynirler, salamlar, somon fumelerin benim hayalgucumle sekillenip aperitifler haline geldigi atistirmalarla basladik. Yemege gectigimizde baslangic olarak Keci peyniri ve balkabagi cekirdekleri ile suslu kremamsi bir balkabagi corbasi, firindan cikan nar gibi kizarmis dev hindi Harold, yaninda patates, tatli patates, havuc, kirmizi sogandan olusan firinlanmis kis sebzeleri, bal soslu parsnips, cevizli karnabahar gratin, tatli eksi kirmizi lahana, Cevizli, uzumlu, kuru incirli bir karisik salata, Harold’a eslik etmesi icin de klasik ingiliz cranberry sos ve gravy ile devam ettik. Son vurusu ise meshur Christmas pudding yapti. Bu parti yetmezmis gibi bir de okyanusu ilk kez gecenler icin duzenlenen maskeli partide ilk Atlantik gecisini yapan arkadasimiza tam tabiriyle esek sakasi diyebilecegimiz kafaya yumurta atma seramonisi gerceklestirildi.
Okyanus gecmenin en guzel hissi, internetimiz olmasina ragmen telefonun saati guncellememesi, kendi zamanini kendin ayarladigin bir zamansizlik duygusu ile basliyor. Sonra hayatindaki herkesten, daha iki gun once hayatina dokunan her seyden, duygu ve dusunceden uzak, gorup gorebilecegin en buyuk dalgalar ve en derin mavinin uzerinde, bazen yunus bazen balinaya rastlayip koskoca dunyada nerede oldugun gercegine varmak! Yani hani o onemsedigin hayat, yasadigin mahalle, kariyerim dedigin is ve sosyal olarak var olmaya calistigin o dumanli koca sehirlerin sadece insan yapimi birer gecici sacmaliktan ibaret oldugunu hissetmek. Baktigin o koca mavinin altinda ise yuz metrelerce derinlik, tonlarca balina, milyonlarca degisik canli ve hala tam kesfedilmemis bir baska hayat oldugunu dusunmek.
Okyanus git git bitmiyordu..O yuzden yilbasi gecesini de okyanusta gecirdik. Kim diyebilirdi ki sene 2015 olacak da, yilbasini okyanusun tam ortasinda daha once tanimadigin 6 kisi ile birlikte sampanya icerek kutlayacaksin!
Oyle de oldu. Gece tam 12’de guvertede sampanyami elime aldigimda elbette o ani yasadigim icin sukredip, hayatima soyle bir baktigimda yukaridan bana sunulan armaganlarin, ilgincligiyle, guzelligiyle, her turlu hissin coklugu ve doygunluguyla aslinda hayatima inci gibi ozenle dizilmis anlar oldugunu dusundum! Evet anlar. Cok guzel anilarim degil, cok degerli anlarim vardi benim her zaman. Onlar benim armaganlarimdi. Sonra kadehimden bir yudum aldim ve bir dilek tuttum.
Elbette ki dilegi soylemeyecegim…