Bu yıl da ne gezdik be!
Dedirtecek bir yaz sezonuydu yine. Sezon diyorum mevsim yerine çünkü mevsim çok turistik kaçıyor. Sezon bizim sektörel olarak kullandığımız bir tabir. Tekneler için yaz sezonu akdenizde yaşanır, kış sezonu ise genellikle Karayip adalarında. Malumunuz, gezdik derken tatile çıkmış değildim.
Kiklad Adaları!
Coğrafya bilginiz sağlam değilse böyle dendiğinde kulağa yabancı geliyor olabilir. Halbuki hepimizin aşina olduğu Yunan adaları onlar. Mikonos, Santorini, Paros, Ios, Milos.. bu şahane Yunan adaları hep Kiklad takım adaları içinde yer alıyorlar.
MILOS
Santorini’nin kuzeybatısı, Paros ve Mikonos’un güneybatısı, Ios’un batısında yer alıyor. Anlaşıldığı üzere diğer adalara nazaran epey batıda. Yunanistan anakaraya daha yakın bir ada. O nedenle teknesiyle yunan adalarına açılan Türk tekneciler için bir parça uzak kalıyor. Bizimkiler Patmos, Simi gibi bizim anakaraya yakın adalarda dolaşırlar. Nedendir bilmem. Avrupalı, 30 metre de olsa teknesiyle bütün Akdeniz’i baştan aşağı dolaşırken, daha büyük teknesi olanlar okyanusu aşarken, hatta 10-15 metre yelkenlisi olan minicik bir yelkenle dahi dünyayı gezerken, bizimkiler neden 10 deniz mili daha gitmeyi göze almazlar hiç anlamıyorum. Patronların mı vakti dardır, kaptanlar mı tecrübesizdir bilinmez ama tekneler limanda demirli durmak için yapılmamış olmasına rağmen Haydi Milos’a gidelim diyen bir tekneci çıkacaksa eğer, biraz Milos’tan söz edebiliriz.
Santorini gibi kruvasan şeklinden daha ziyade ay çöreği şeklinde olan adanın yapısı yine volkanik bir ada olmasına bağlanıyor. Elbette ki tarihi Minoan uygarlığına hatta daha eskiye dek gidiyor. Afrodit heykeli (Venus de Milo) ve Yunan tanrısı Apollon ile Koronis’in oglu Asklepios’un da vatanı. Tarihte Ege’de Türklerin korku salmadığı bir Yunan adası olmadığı gibi, Milos da 19. Yüzyılda bu korkudan nasibini almış. Hatta bununla ilgili her yıl 31 Agustos’ta bizim Hıdrellez gibi bir ateşten atlama törenleri var. O dönem bu ateş, kıyıya vergi almak için yanaşan Türk gemisini görenler tarafından halkı uyarmak için yakılır, Türkler gittiğinde de bir bayram havasıyla üzerinden atlanarak gidişleri kutlanırmış. Atina ile Girit arasında olan konumu nedeniyle yüzyıllar öncesinde ticari açıdan da önemli bir konumdaymış ancak artık adanın tek işlevi turistik!
71 adet plajları var! Adanın merkezi yani feribotun da yanaştığı yer Adamas, kuzeyde. Adamas’ın yakınında da bir çok plaj olduğu gibi, adanın tam güneyinde de Fyriplaka, Provatas, Papafragas gibi kristal sulara sahip inanılmaz güzel sahiller var. Tabi ki Şefiniz karaya çıkar çıkmaz bir motorsiklet kiralayıp bütün sahilleri bir bir keşfetti. Zaten Eda Taşpınar gibi bütün günü şezlongta öldürmeyi sevenlerden değilseniz, motorla bir günde gezilebiliyor bu beach’ler.
Ancak esas görülmesi gereken beach’lerin karayoluyla ulaşılamayanlar olduğunu motoru kiralarken sizi uyarmalarından anlayabiliyorsunuz. Kiralama şirketi adanın güneyine inebileceğinizi, kuzeyinde biraz fink atabileceğinizi ama batısı ve doğusuna gitmeyi asla denememeniz gerektiğini söylediklerinde bir anda Indıana Jones filmleri gibi gizli mağaralarda hazine avcıları ile mücadeleye gireceğinizi ya da adada halen saklanmakta olan bir korsan çetesiyle karşılaşacağınızı falan sanıyorsunuz ancak gayri ihtiyari ‘Neden gitmemeliyim???’ diye sorduğunuzda, ‘Çünkü oralarda yol yok! Olanlarda dolaştığınızda dahi size güvence veremeyiz, araca bir şey olduğu taktirde bize ulaşamazsınız çünkü adanın doğu ve batısında hiç bir telefon bağlantısı yok!’ cevabını alıyorsunuz.
Elinize bir harita tutuşturuluyor ve kırmızıyla sınırlar çizilerek sizi bir güzel kısıtlıyorlar. O zaman insan daha da bir merak ediyor tabi.
Merakınızı gidermeniz için ya benim gibi altınızda bir tekneniz olacak, ya da Adamas’ın merkezinden kalkan günlük tur tekneleriyle 30-60 euro arası ucuz bir fiyata berbat bir servis de olsa bir turlayıp döneceksiniz. Berbat tekneleri bilmem ama kıyılar görülmeye değer mi? Kesinlikle! Kayaların arasına gizlenmiş, mağara oyuklarında yüzebileceğiniz mis gibi suları görünce, zaten iyi ki karadan ulaşılamıyormuş diyor insan.
Bir de ‘Syrmata’ denilen bölgede rengarenk küçücük balıkçı barınakları var ki, görülmeye değer. Ne zaman Türkler ve korsanlarla ilgili tehlikeler sona ermiş, halk kendini denize daha yakın yerlere taşımaya başlamış ve bu küçük balıkçı kasabaları ortaya çıkmış.
Ne yenir Milos’da derseniz, Adamas’ta da, diğer kıyı bölgelerinde de çok iyi yerel balık restoranları var elbette. Hani Yunanlıların Taverna dediği. Ancak size şimdilik her Yunan tavernasında bulabileceğiniz iki ahtapot ızgara bir klasik musakkadan söz edeceğime, Kiklad adaları mutfağı ile ilgili ayrı bir yazı hazırlayacağım.
Belki biliyorsunuzdur dünyanın her yerinde, vardığım her farklı şehir, ülke ya da adanın kıyısında kuma ismimi yazıp fotoğrafını çektiğim bir koleksiyonum var. İşte Milos’un kumuna ismimi yazdığım fotoğraf da Sarakiniko koyuna nasip oldu. Korsanların sığınağı olarak bilinen bembeyaz kayalar arasında kalan saklı bir kovuk. Ben olsam bu kadar bilgiden sonra sadece kokoş Bodrum plajlarından farklı olmayan Mikonos Psarou beach’e ya da sırf yakın diye kapağı attığınız cücük kadar bir ada olan Simi’ye gidip habire Manos restaurant’ta kazıklanacağıma, dümeni Milos’a kırdırırdım..Kaptan çok hava yeriz deyip mırın kırın ediyorsa kaptanı kovun!