Neredeyiz?
MEGAYAT MUTFAKLARI
Bizim de hayatımız böyle.. Dünyayı geziyoruz diye imrenilen bir işimiz varken saatlerce doğradığımız havuçlara, patlıcanlara bakmaktan nerede olduğumuzu dahi bilmediğimiz, ancak kafamızı kesme tahtasından kaldırdığımız zaman teknenin vardığı koyun neresi olduğunu keşfedip, ‘Yine mi Bahamalar!’ diye burun kıvırmışlığımız çoktur. Şımarıklık değil ama yoğunluk diyelim.
Özellikle charter yani kiralanan süperyat-megayatlarda müşterinin haftalık ödediği rakam 1 milyon euro’lara varınca, o kadar para verdim bir haftacık vaktim var, her yeri gezeceğim diye bir düşünce olsa gerek ki, her gün uzun mesafelerle yer değiştirdiğimize şahit oldum. Motoryat da hızlı bir şey malum, o yüzden gündüz İbiza akşam Mallorca, ertesi gün sabah Saint Tropez’de kahvaltı, öğlen Cannes’da Jet-Ski, akşam Monaco’da parti, geceyi yolda geçirip sabah Sardunya Adası Porto Cervo’da kahve keyfi.. Bu kadar aşağı inmişken Akşam Sicilya’da mehtaba karşı yemek yiyelim hayatım, ertesi gün de öğlen Capri’de denize gireriz diye diye hepimizin tatil heyecanıyla değil de aşırı dolanmaktan başını döndüren charter seyahatleri yapmışlığımız çoktur. Bu yaz da kafamı kaldırıp neredeyiz diye bir baktığımda kaç kez ‘Yine mi St.Tropez’ dedim bir ben bir de kaptan bilir.
Yine böyle bir anda, akşama dek yer değiştirip dururken yoğunluktan nerede olduğumuza hiç dikkat edemediğim bir günün sonunda, kahve molası için güverteye çıkıp bir bakayım dedim. Aa! İlginç.. Burayı tanımıyorum. Nerdeyiz?
En garanti yöntem telefonun haritasına bakmak.
LİPARİ
Lipari de neresi? Sanki duymuştum ama iyice bir bakalım. Böyle durumlarda lise coğrafya bilginiz hafızanızdan yardımınıza yetişemiyorsa, denizin ortasında da olsa Google amca var.
Eoile ada takımının en büyüğü. Bu adaları Stromboli yanardağı yüzünden biliyordum. İtalya’dan Yunanistan’a geçerken defalarca yanından geçip hala faaliyette olan yanardağın kıpkırmızı tepesini gece karanlığında seyretmişliğimiz çoktu.
Ertesi sabah sırf adayı merak ettiğimden Hay allah, maydanoz bitmiş bahanesiyle kendimi kıyıya attırdım. Alışveriş bir yana, kuma isim yazma koleksiyonuma bir yeni kıyı ekleyecek olmanın heyecanındaydım. Ada tipik bir İtalyan kıyısıydı. Asla lüks değil, hatta sessiz sakin, yerel marketler, tatlı dükkanlar ve her zamanki gibi kıyıya konuşlanmış küçük lokal restoranlar.
Eminim ki adanın arka taraflarında denize yukarıdan bakan ve en lezzetli deniz ürünlerini taze taze önünüze seren çok daha özel restoranlar vardır ancak ne yazık ki onları keşfedecek vaktim yoktu. 60 metre bir superyatın baş şefi olmak demek, kıyıda geçirilen vaktinizin ancak bir maydanoz alımı kadar kısa olması demek. Yine de keyfime düşkünlüğümü ihmal etmeyip, kıyıdaki küçük mekanlardan birine oturup denize karşı şarabımı yudumladım. İtalya’yı işte bu yüzden seviyorum. En küçük kasabasında, en salaş yerinde bile olsanız, güzel bir kadeh şarapla yüzünüzü gülümsetecek bir an yakalarsınız.