Ay onları nasıl yiyorsun?
“Neleri nasıl yiyorum?”
Ağzımda bir salyangoz lokması tam şarap kadehimi almış yudumlayacakken gelen soru!
Salyangozu, böceği, at etini, hatta çiğ at etini, domuz kanından yapılmış sosu…
Zor değil. Önce kokusunu alıyorum, sonra kibarca ağzıma atıyorum ve keyfine varıyorum. Çünkü insanoğlu yenmeyecek bir şeyi pişirmez. O ürünleri pişiren de bir insan neticede. Kendi yemeyeceği bir şeyi, kotu kokan, kötü lezzete sahip bir şeyi neden pişirip sunsun.
Ben bunları yerken yüzünüzde oluşan o buruşma, sizin on yargılarınızın yansıması. Elbette sevmeyebilirsiniz. Ancak sevmiyorum diyebilmeniz için önce denemeniz lazım değil mi?
Size iğrenç gelen solucan, başkalarının bir dönem bulabildiği tek canlı olup onu nasıl lezzetli hale getiriliriz diye düşünüp pişirme teknikleri yaratmış olabilirler. Size müthiş gözüken bir çiğ balık, bir başkasına iğrenç gözüküyor olabileceği gibi. Yani hepsi çeşitli hayvanlar neticede.
Yemek tarihinde genelde rastlanılan gerçek, yemeklerin yokluk ve savaş zamanlarında hayatta kalmak için pişirildiği, tekniklerin, tariflerin öyle ortaya çıktığı. Sarayda pişen yemek bile olsa ilk çıkış noktası halktır. Dondurma gibi krallar için özel üretilmiş, zevke hitap eden istisnalar hariç.
Söyleyebilir misiniz domuz etine neden pis deyip yüzünüzü buruşturduğunuzu? Domuz pis bir hayvansa, hijyen denetimi olarak bizden tartışmasız derecede ileride olan Avrupa’nın ana besin maddelerinden birinin domuz oluşunu neyle açıklıyorsunuz?
Peki, domuz müslümanlar için günah dersek, Yahudilere göre de kosher kurallarına göre bir çok hayvanı yemek yasak! Kimi toplumlara göre kopek eti haram, kimine göre lezzetin doruk noktası! Kimi bizim ayağımızın altında ezdiğimiz böceği kutsal sayar, kimi onu kızartma yapar yer! E peki nasıl olacak?
Kalıplar içinde yasamak bir tercihtir. Neden yemiyorsun diyemem. Ben keyifle salyangozu ağzıma atarken karsımda yüzünü buruşturan birini görmek istemediğim gibi.