Denizsiz yaşayabilir misin?
İnsan bazen kendine sorar: Kimim? Burada ne arıyorum? Buradayım ama aslında nerede olmak istiyorum? Esasen nereye aidim? Bir yere ait hissediyor muyum?
Eger benim gibi çok seyahat ediyorsanız, bu gibi sorular etrafınızda küçük girdaplar yaratırlar bazen.. En iyi ihtimalle dunyanın bir ucunda bir kayaya oturmuş denize bakarken, saçınızın bir kaç telini yanağınıza sürükleyen hafif esintiler gibi bu sorular da size bir dokunup geçiverirler.
Hayatımı merak edenler de hep önce bu soruyu soruyorlar. “Ülkeni özlemiyor musun?” ile başlıyor sorular. Esas merak edilen ise bir yere ait hissedip hissetmedigim. Çünkü insanlar bir yere ait hissetmediklerinde eksik kaldıklarını düşünüyorlar.
Bana “nereye aitsin? diye sorduklarında, “Hiç bir yere” diyorum.
İlk yurtdışına uzun sureli çıkığımda elbette özlemiştim ülkeyi, alışkanlıklarımı, hep gördüğüm insanları yeniden görmeyi, hep yedigim şeyleri yeniden tatmayı..
Artık hangi ülkeyi özlediğimi bilmiyorum.
Cünkü özlenilen yer, içinde hatıraların, yapmayı sevdiğin şeyler, alışkanlıkların ve sevdiğin insanlar olan yerdir. Eğer gittiğin her ülkede yeni alışkanlıklar, her yeniden gittiginde görmekten mutlu olduğun tanıdıklar edinmiş, oranın ekmeğine, oranın peyniri ve şarabına alışmışsan, özledigin şeyin aslında tek bir ülke değil, ülkeler ve anlar oldugunu anlıyorsun!
Yani ait hissettiğin yer, tam anlamiyla “Dünya” oluyor. Mesafeler kısalıyor, diller “yabancı dil” olmaktan çıkıyor.
Ama kaçınılmaz olan tek bir gerçek var: özlediğin ülkelere geri donebilir, ama özlediğin yasanmış anlara asla bir daha geri dönemezsin!
Benim kendimi ait hissettiğim ise tek bir yer var: Denizler…
Denize kıyısı olmayan bir ülke, içinde deniz olmayan bir şehir, denizsiz bir dünya,yaşayabileceğim bir dünya degil. Deniz yoksa, hayat yok benim icin.
Hayatımın bir doneminde Milano’da yaşadim. İçinde deniz olmayan, dolayısıyla rüzgarının da kuvvetle esmediği şehir, bir süre sonra gri binalari içine sizi hapsederek, büyük bir film seti dekoru içinde yaşadığınız hissini uyandırıyor! O nedenle orada yaşarken bile her fırsatta Como ya da Lugano gölü kıyılarına kaçardım. Bir gıdım su görmek için!
Ben denizin her halini seviyorum. Tam şu an, İtalya’nın küçük ve tatlı kıyı şehri Imperia’da, marinanın hemen arkasında Liguria denizine doğrudan açılan bir kıyıda, dalgakırana sertçe vuran denizi izliyorum. Dalgalar, kayalara carpıp bulunduğum yüksekliğe kadar çıkarak ayaklarımı öpüyorlar. Onlardan kaçmıyorum. Bir elimde kağıt kalem, bir yanımda deniz…
Hava bugün güneşli. Gözlerimi az ileriye diktiğimde karşımda parlayan mavi deniz, uzakta bir küçük yelkenli, başımı sağa, karaya dogru çevirdiğimde tipik Liguria evlerinin renkleriyle oluşan klasik bir Imperia fotoğrafını görüyorum. Sahilde kumlara uzananlar, voleybol oynayanlar, dalgalar yeterince büyük olmamasına rağmen ısrarla sörf yapmaya çalışanlar ve elbette ki çığlık çığlığa koşturarak denizin keyfini çıkaran çocuklar.
Ancak deniz boyle sıcacık gülümsemediğinde de seviyorum onu. Gece karanlığında simsiyah giyinerek beni içine çekişini, sadece ay ışıgının aydınlattığı bir gecede o siyahın üzerinde olmayı, dalgaların durulduğu, suyun süt liman oldugu tan vakti uyanıp hic bir şey yapmadan suya bakmayı,…
Peki ya suyun altı? Yukarıda ne fırtına olursa olsun başka bir dünyanın süregeldiği suyun altı…Bitkilerinden canlılarına bambaşka bir dünya.. Sadece 5 metre altındayken bile yukarıdan size seslenen insanoğlunu duyamayacağınız bir baska dunya..
Ya da yağmurlu gri bir günde gri pelerinini giymiş, kollarını iki yana açıp dalgalarını iki katına çıkararak kayalara sertçe vuruşunu, kumunu bulandırarak hızlıca geri çekilip yeniden aynı kuvvetle gelişini, açıklarda teknenin o gri dalgaların bir parçası olup eğilip kalkarak sarsılışını…O sırada denizde olmadığıma şükredecek kadar büyük fırtınalarda öfkeyle her şeyi yok edişini kıyıdan seyretmeyi bile seviyorum. Denizle şaka olmaz!
O yüzden şanslıyım. Sadece yaptığım iş ve ismimin Deniz olması nedeniyle değil. Şans olan, zaten dünyanın 4/3’ünün sularla kaplı olması! Yani bana yaşayacak çok kıyı var! İster Akdeniz, ister Atlantik, ister Karayip Denizi, ister Pasifik, bütün dünya benim!
Süregelen hayata dönersek eğer, Wally’nin Akdeniz sezonu için hazırlıklarını bitirdik. Siz bu yazıyı okuduğunuzda, biz Italya’nin meşhur kasabası Portofino’ya yakın Rapallo civarında olacağız. Gerçi bu kıyılarin hepsi ayrı meşhur.. Önümüzdeki ay size biraz Rapallo, biraz Portofino’yu yazacağım.. Kimbilir belki şarkıdaki gibi aşkı da Portofino’da bulurum ne dersiniz?