Eski bayramlarım
Çocukluğumuzun bayram sabahlarında ablamı ve beni uyandıran çalar ses, annemizin “bugün bayraaaaam, hadi kalkın çocuklar!” diye kendi çocukluğuna döndüğü neşeli sesiydi.
Bayramlıklarımız ütülenmiş askılarda bizi beklerken hızla yataktan fırlar ve babaannemin Florya’daki evinde ailecek edilecek kalabalık kahvaltıya yetişmek üzere hazırlanırdık.
eski bayramlarEller öpülüp bayramlaşma tamamlandıktan sonra özenle hazırlanmış kocaman kahvaltı sofrasına yerleşirdik. Orta büyüklükte bir çekirdek aile olan baba tarafı kalabalığı ile kahvaltı ettikten sonra ay çekirdeği ailemizle yola koyulur, anne tarafının daha ziyade japon çekirdeği diyebileceğimiz büyük kalabalığına karışırdık.
Her iki tarafın sofraları da şenlikliydi. Baba tarafından rahmetli dedem, lokantacıymış zaten. 1940’larda ticaretin aktığı Eminönü yağ iskelesinde başlattığı esnaf lokantası yıllara yenilmeseymiş, şimdi bizim de kapısında “1940’dan beri” yazan bir efsane lezzetimiz olacakmış. Dedemin köftesinin lezzeti üzerine anneannemin soğanlı böreği eklenince de bayram sofraları elbette ki şenlikli oluyordu.
Her Türk ailesinin böyle hikayeleri vardır. Şimdilerde florasan ışıklı, bol kasalı süpermarketlerden alışveriş yapsak da ben hala o yıllarda Eminönü’ndeki açık pazardan yaptığımız alışverişlerin keyfini, her bayramda oraları ziyaret ederek sürdürüyorum. Bu bayramda da İstanbul’da olmam bana eski istanbul’a bir merhaba deme şansı verdi.
İstanbullular bu karnavalı bilir.Vitrindeki tost ekmeklerinin içinde beklemekten sıkılıp rengi atmış salamlar ve akşama kadar tavaf ettiği için yorulup zayıflamış dönerlere nispet limonata makinasının hala şevkle şırıldadığı büfeler, çıplak ampulleriyle şıkır şıkır aydınlatılmış tezgahlarda parlasın da en yağlı müşteriye gitsin diye balıkları ve kıvırcıkları ıslata ıslata sergileyen balıkçılar, en kralından pastırmaları tavanına asmış, kocaman tekerlekte eski kaşarları ve halis muhlis bembeyaz peynirleri vitrine koymuş esnaf ve baharatlarıyla meşhur Mısır Çarşısı. Rengarenk baharatların keskin kokuları arasından yürüyerek, o kokuyu bastırabilen tek kuvvet Kurukahveci Mehmet Efendi’nin meşhur Türk kahvesinin kokusuna doğru aldığım yol da benim rutin güzergahımdır.