Mykonos nedir ve ben burada ne arıyorum?

matahari-mikonosFırsatlar ülkesi Amerika, Aşıklar şehri Paris, Rüyalar kenti Barcelona, Tangonun anavatanı Arjantin, fındığın başkenti Giresun’sa, Mykonos için de Gay’ler ülkesi diyebiliriz elbette. Tamam belki straight’ler için elini sallasan ellisindeki yüzde oranı biraz düşebilir ama tamamen bir gay cumhuriyeti olduğunu söylemek de doğru olmaz.

Peki nedir Mykonos? Ne ifade eder? Ve ben burada ne arıyorum?

Ben bir yacht chef’iyim. Lux’un boyutlarından pek de söz açamayacağım, dünya çapında önemli bir İtalyan ailenin süperyat sınıfına giren 5 yatından birinin head chef’i. Bu yaz sezonuna Cote d’azur’da başlayıp İtalya kıyılarını geçerek Yunan adalarına geldik.

Önce Mykonos:  hali vakti biraz(!) yerinde Avrupalı’nın tercih ettiği Akdeniz duraklarından biri. Elbette sadece zengin turiste hitap etmiyor. Bazen adanın önünde günde üç-dört cruise gemisini aynı anda görebileceğiniz bir Kruztik tatil (yeni uydurdum) seçeneğinin de cenneti.
matahari-mikonos-2Cruise gemilerdeki hayatı merak ediyorsanız birine binin ve Mykonos’a gelin, beni de fazla yormayın. Meydandaki otobüse istiflenip çöplük beach club’lara gidin önerilerine ancak turistik web sitelerinde rastlarsınız. Bense biraz daha zevkine düşkün Avrupalı turist gibi yaşayabileceğiniz yerlerden sözedeceğim.

İlk yapmanız gereken bir motorbike kiralamak. Adadaki ulaşım neredeyse bizim ATV dediğimiz bu motorsikletlerle sağlanıyor sadece. Eğer ben o uyduruk motorlara binemem, tonla para verdik kardeşim tatil için, ben Teşvikiye’den Valikonağı’na bile yürüyerek gitmem diyorsanız saatlerce taksi sırası beklemek zorunda kalırsınız çünkü adada sadece 35 taksi görev yapıyor. Nedendir bilinmiyor. Elbette simsiyah gıcır gıcır bir Mercedes Jeep de kiralayabilirsiniz. Hatta Dubai plakalı beyaz Range Rover bile görmüşlüğüm var. Yani teknesine helikopterden sonra arabasını yükleten bile olmuş. Lüksün her türlüsüne rastlamak mümkün ama, lüksleriniz burada pek kimsenin umurunda değil. Taşlı daracık Mykonos sokaklarında high heel’lerinizle dolaşabileceğinizi sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Ancak bu demek değil ki Mykonos günümüzün anlamı değişen tabiriyle bir “çapulcu” mekanıdır. Tam tersi, yazının başında da söz ettiğim gibi milyoner, bilyoner bir çok Avrupa’lının tatil durağı adasıdır. Benim bilyoner owner’ım da zilyoner teknesinden ayağında flip flop’larıyla inip altına bu motorbike’lardan çekerek adada vakit geçiriyor. Yani Louboutin’lerinizi benim gibi Milano’ya ve Paris’e saklayın! Burada lüksün ve paranın hangi topukta olacağı bilinmiyor anlayacağınız.
matahari-mikonos-3Şehrin küçük ama sevimli merkezi, adanın tamamını kaplayan beyaz evlerin de size hissettireceği gibi oldukça Bodrum’u andırıyor ama bana kalırsa Bodrum’dan daha güzel ve kaliteli. Alışveriş için bizim Bodrum’daki gibi mavi-beyaz her türlü hediyelik eşya ve bibloyu satan mağazalar ile Louis Vitton ve Gucci’yi yanyana sıralanmış bulabilirsiniz.

Merkezin iki girişi var, biri istif turistleri de taşıyan otobüslerin kalktığı giriş, diğeri: diğer giriş!

Otobüslerin olduğu taraftan girip dümdüz aşağıya salınırsanız yol sizi dünya üzerinde gün batımının en güzel izlenebileceği yerlerden biri olan Mykonos’un yel değirmenlerinin bulunduğu köşesine götürür. Elbette ki her biri elinde multi bilmemne fonksiyonlu sittin çözünürlükte fotoğraf makinalarını tripotlara takmış bir çok turisti gün batımını fotoğraflarken görmeniz ve hatta onlardan
img_86711biri olmanız gayet mümkün.

Aynı kıyı şeridinde biraz yürürseniz “little Venice” bölgesine varabilirsiniz. Neden buraya küçük Venedik dendiğini bilemiyorum. Bizim neden bir anda meşhur olup sönen Fransiz sokağına Fransız sokağı dendiğini bilmediğim gibi.

Mykonos’da hayat biraz geciktirici almış gibi. Kahvaltı öğlen, öğlen yemeği akşam, akşam yemeği gece, gece eğlencesi sabaha karşı başlıyor. Yani dinner için restauranta 22:30-23:30’da gelmiş olmanız normal. Şehir merkezindeki gece hayatı 01:00 gibi ancak başlıyor. Sokaklara taşmış çılgın genç kalabalık, daha sonra beach club partilerine dağılıyor ve  çeşitli uzuvlarını dağıtıyor.
143Ben artık yaşını başını almış, ununu elemiş eleği asmış, yetmemiş undan foccaccia yapmaya girişmiş bir kadın chef olarak Milano’daki hayatım gibi biraz daha elegant bir gece (ve gündüz) hayatı tercih ediyorum. O nedenle kaliteli müzik dinleyip iyi şampanya içip aynı kalitedeki insanlarla tanışıp konuşabileceğim mekanları tercih ediyorum. Yani içinde bulunduğum sektörde yat sahiplerinin de tercih ettiği seviye.

Önce beach’lerden başlayalım. Adaya varmadan önce internetten araştırma yaptığınızda size önerilen sadece Paradise ve Super Paradise isminde iki beach olacaktır. Benim “çöplük” diye bahsettiğim beach’ler de bunlar zaten. Yani Nazi kampına taşır gibi otobüslere istiflenen turistler plajlara taşınıyor ve tahmin edebileceğiniz gibi kötü electronik müzik eşliğinde sağa sola kusan gençlerle sabaha kadar süren büyük partiler yapılıyor. Oysa bunların dışında bambaşka mekanlar var Mykonos’da.

Kaldığınız süre boyunca otelinize hangi beach daha popüler diye sormak yerine bugün rüzgar nereden esiyor diye sormalısınız çünkü rüzgar esti mi öyle bir esiyor ki, adanın diğer tarafındaki beach’lerden birini tercih etmeniz gerekiyor. Aksi halde tatil videonuzda, turistik tanıtım filmlerindeki gibi pırıl pırıl bir denizde sakince yüzen güzel kadın gibi değil, geminiz batmış da kıyıya çıkmak için yüzerken bir yaşam mücadelesi veren kahraman survivor gibi görünebilirsiniz. Ben bir Wally yelkenli chef’yim dolayısıyla biz sailor’lar olduğumuzdan teknenin içinde saate bakar gibi knot’a bakabiliyoruz.matahari-mikonos-4

-Knot kaç oldu?

-16.2…..

İlk önerebileceğim beach, aynı zamanda çok lezzetli ve şık bir restaurantı da içinde barındıran Psarou Beach. İşte dünyanın her yerinden gelen kaliteli ve şık turiste burada rastlayacaksınız. Kaliteli ve şık derken yaş ortalaması yüksek ve sıkıcı asansör müziği çalan bir yer değil tabi ki. Tam tersi yüksek volume’un hakim olduğu ama “sıkı” parçalar çalan, koya demirlemiş superyatların içinden gelen taş gibi adam ve kadınların ellerinde kadehlerle denizin içinde sallana sallana müziğe eşlik ettiği, saat 17:00’den sonra ise herkesin masaların üzerinde dansettiği bir beach club. Nammos restaurant işte bu eğlence ve kalitenin ismi. Koskocaman ızgarasına attıkları bütün ıstakozları, dev balıkları gördüğünüzde buranın sadece beach club olarak değil özellikle restaurant olarak da tercih edildiğini anlıyorsunuz. Öğlen servisinde masa bulmak mümkün değil. Aynı zamanda Robert De Niro’nun ortaklığı ile popüler olmuş dünyaca ünlü Nobu restaurantın chef’lerinden birinin elinden çıkma Sushi bölümü ile de ünlü bir mekan Nammos restaurant.
img_0036Nobu demişken, ikinci önereceğim mekan ise elbetteki Mykonos Nobu restaurant. Ben de onların Milano Armani Nobu restaurant’taki Chef’lerinden biriydim. Dolayısıyla altına imzamı atabileceğim, gözümle görüp pişirdiğim, onların da benim başarılarımın altına imzalarını atabilecekleri bir lezzet birliğimiz var. Ancak Mykonos Nobu’yu tercih etmenin tek sebebi lezzet değil. Merkeze yürüme mesafesindeki şık Belvedere Hotel’in içinde havuz kenarına sıralanmış masalar ve bir de her zaman güzel insanlara, dünyanın her yerinden kaliteli turiste rastlayabileceğiniz ve elbette iyi şaraplar ve kokteyller bulabileceğiniz şık bir barı var. Ben şarap ve şampanya konusunda biraz takıntılıyım, Açıkçası Yunan şarapları da pek tavsiyem değil, o yüzden Krug bulduğum mekana elbette ki can simidi gibi yapışıyorum.

Üçüncü önereceğim ise biraz daha “cool” ve farklı bir beach. Panormos!img_9998

Yüksek sesli müzik çalan ve her zaman şezlong hizmeti veren diğer beach club’lar yanında burası daha ziyade yerli Yunanlıların, çoğunlukla da Atina’lının tercih ettiği bir kumsal. Kumsal diyorum çünkü havlunuzu alıp kumlara uzanabileceğiniz, her zaman güzel kızlar ve yakışıklı genç adamların bulunduğu, içinde birinin adı Adva beach club diğeri Panormos restaurant olan iki mekan barındıran bir uzun kumsal. Kumsalda voleybol oynayabilir, dev gibi lezzetli ızgara kalamarlar, deniz kokusundan sizi sarhoş eden midyeler yiyebilir, minderlere uzanıp içkinizi yudumlayarak chill chill takılabilirsiniz. Cam gibi denizi de bonus.

Peki şimdi ne olacak?
img_4825Ben Mykonos’dan diğer adalara doğru uzanan yolculuklarıma Redkit’in meşhur jeneriğinin biraz denize uyarlanmış versiyonu “I’m lonesome sailor” şarkısı eşliğinde devam edeceğim. Siz de artık Bodrum’dan bile daha ucuz olan Istanbul-Mykonos biletlerinden alıp adaya adım atacaksınız. Bir sonraki yazımda denizde uzun süre yaşamayı, bir superyacht şefi olmayı ya da eviniz yeriniz yurdunuz bile belli değilken aklınızda taşıdığınız bir aşk ile dünyanın her hangi bir köşesinde karşılaşma ihtimalini (true story!) anlatıp dünyanın gerçekten ne kadar küçük olduğunu ıspatlayabilirim…Belki bir sonraki yazıya kadar sizinle tanışıp sizi yazabilirim…Yani bir sonraki yazıda daha romantik olacağım, söz!