Sen hiç Kolombiya açıklarında balina gördün mü?
Peki, sen hiç sadece ay ışığı altında rüzgâr uğultusuna Pink Floyd melodilerini ekleyip dev dalgalarla yelken yaptın mı? Aslında sen hiç, mutluluğun resmini yapmana gerek olmadığını çünkü zaten resmin içinde olduğunu düşündün mü?Bunlar Karayipler`den Costa Rica`ya giderken akla gelen temel sorulardan bir kaçıydı.
Denizlerdeyim yine. Geçen hafta yazdığım gibi 40 metre cillop gibi bir yelkenliyle Antigua adasından Bocas Del Toro`ya doğru yelken yapmaktayız. Bu yazıyı da Kolombiya açıklarında yazıyorum navigasyona baktığıma göre. Ne bir internet erişimi, ne bir telefon bağlantısı yok beş gündür. Aileme bile yola çıkacağımızı söylemeyi unuttuğumdan su an tüm dünya çapında beni arıyorlar mıdır tam emin değilim. Varmış olduğumuzda öğreneceğim.
Yazılarımı takip ediyorsanız eğer, gecen yaz Akdeniz’i bastan aşağı, ileri geri, sağa sola dolanmak çok havalıymış gibi gelirken, bu sulara geldim geleli Akdeniz`de geçirdiğim çoğu zaman için “aman ne sıkıcıymış” diyebilirim. Okyanusa açık sularda seyretmek başka bir şeymiş. Gerçekten dev dalgalar arasında dans eden bir yelkenliyle suya ine çıka bu ihtişamı izlemek bambaşka bir zevkmiş. Yunuslarla yarışa alışmıştık ama suyun üzerinde Balinayı fark ettiğimde içimden yükselen heyecanın neredeyse dalgaların büyüklüğüne eriştiğine şahit olmak daha da başka bir şeymiş.
Aralık ayında olmamıza rağmen güvertede güneş altında tekne kullanmak, Akdeniz`de yaz aylarında dahi ince montlar giymenize neden olan serin esintinin, okyanusta yerini nemli ve sıcak bir havaya bıraktığına şahit olmak, bir anda sizi delik deşik eden şiddetli tropik yağmurun denizden üzerinize üzerinize geldiğini görmek, yelkenci montlarını ve tulumlarını giyip güverteye çıksanız da sucuk gibi ıslanıp on beş dakika sonra hiç bir şey olmamış gibi bikiniyle seyre devam etmek, bunların hepsi dünyanın bu tarafının daha önce hiç şahit olmadığım ilginç zevkleriymiş.
Bunların haricinde ne yapıyorsun derseniz, elbette yemek yapıyorum. Tam olarak bir son dakika kararıyla New York`a uçup oradan Karayipler’deki tekneye katıldığım için yola çıkmadan önce bir pişirme hazırlığı gerçekleştiremedim. O nedenle Antigua`dan yaptığım alışverişle her gün balığından, foccaccia`sina, Sicilya usulü tavuğundan, thai usulü etine sallana savrula yemek yapıyorum. İşte zaten o yüzden bir yelkenli chef`iyim. Yerçekimine karşı yemek yapabildiğim için. Bir yelkenlinin “hacı yatmaz şef” i olmak, havayolu şirketlerindeki o havali “uçan şef” titrini alaşağı edebilecek bir meslektir benden söylemesi.
Henüz dünyanın bu tarafındaki maceranın başındayız. Gelecek haftalarda Creole Cuisine dediğimiz Karayip mutfağı ya da Costa Rica, Venezuela, Brezilya, Küba, artık her nereye yanaşıyorsak oranın mutfağından söz etmeye başlayacağım ama bu hafta yine Akdeniz`den gelen ruhumuzla Sicilya usulü tavuk tarifine bir bakalım.