Soğuktur Avrupa
Çok soğuk. Soğuk yani. Bayağı soğuk!
O yüzden İstanbul’da o kadar sık rastlamayacağınız deri eldiven ve kürklü şapka satan dükkanlar vardır Avrupa’nın şık şehirlerinde. Ben de o güzel eldivenlerden giymeye ve eldivensiz çıkmam abi alışkanlığı edinmeye Milano`da başladım.
Sıcak mı sıcak Karayip denizinden sonra yeniden Milano`nun tramvayları ve Paris`in eskimeyen eski binaları arasında buldum kendimi. Döndüm Avrupa`ya. Ve soğuktu Avrupa. Oldukça soğuk.
Paris`in binaları gibi, eskimeyen yaşlı Parisien kadınları, kürklerini ve eldivenlerini giymiş Etoile`ye çıkan sokaklarda dolaşır, mağazalardan Xmas alışverişlerini yaparken şehrin diğer yüzü de dünyanın her yerinden yılbaşını geçirmek üzere gelmiş karmaşık turist topluluğunu gösterir size. Eiffel etrafında fotoğraf çeken yüzlerce insan, Champ-Elysees`de alışverişe dalıp Fransızların `Türk lokumu` Laduree`den Macaron alışverişine çıkanlar, dünyanın her yerinde rastladığım tuhaf davranış biçimi olan Louis Vuitton mağazası önünde sanki mağaza bir müzeymiş gibi fotoğraf çektiren Japonlar.
Turist olmak zor zanaat. Devamlı bir atraksiyon içinde olacaksın! O müzeden bu kiliseye devamlı gezilecek, otobüs üstünde haldır haldır şehir turlanacak, her yapı önünde elde poşetlerle kazık gibi durup poz verilecek, ayaklarına kara sular inince kalabalıktan vıcık vıcık olmuş bir turistik cafe`de kötü servise maruz kalıp bir kahve ve tatlı için bilmemkaç Euro bayılacak ve en son eşe dosta alışveriş yapa yapa epi topu 3-4 gün olan tatil tamamlanacak. Bir de elde bilmemkaç piksel bir makinayla köşe bucak devamlı fotoğraf çekilecek ve onları bilgisayara yüklemek ve düzenlemek gibi hayatından saatler çalan teknolojik işlemlerle uğraşılacak, sonra da bir bilgisayar dosyasında unutulan anılar yaratılacak.
Ben turist olamıyorum. Müze gezmeyi sevmem. Nadiren tarihi koklamak üzre merak ettiğim Notre Dame gibi, Milano Duomo, Mısır Piramitleri gibi ihtişamli yapılar varsa geziyorum. Bunun dısında hangi şehirdeysem oralı gibi yaşamaktan yana tercihim. Parklarda kitap okuyorum, marketten alışveriş yapıyorum, elbette güzel restoranları takibe alıyorum, şarabımı sampanyami eksik etmiyorum ve en sevdigim de sokaklarda yuruyorum. Mumkunse en civcivli olmayan saatlerde, turistlerin yürümediği ara sokaklarda. Karış karış..
İşte o zaman şehri koklayabiliyorum. Yani Turist olmayın.. şehri yaşayın.. fotoğraf makinanıza harcayacağınız zamanı hafızanızın albümlerine kokular, tatlar ve görüntüler yüklemeye ayırın. Emin olun hafızanız sizi daha mutlu edecektir! Bir tek şeyi yapmanızı öneririm, yazın… ben hep yazıyorum. Elimde bir defter, nerede ne yapıyorum, o andaki ruh halim ve duygularım bana neler söylüyor, onları yazıyorum. O zaman hafızanızın resimleri bir gün karışmaya ve silinmeye başladığında, yazdığınız yazılar size bilgisayar fotoğraflarından daha kalıcı hatırlatmalar yaratır. Fotoğraflar o anda hissettiklerinizi hatırlatmaz. Yazı hatırlatmakla kalmaz, yaşatır…
Paris hakkında yazılmayan şey kalmamıştır eminim. Bu yüzden ben de size turist rehberi gibi yılbasında Paris`te ne yapılırı anlatmayacağım. Tek söyleyebileceğim, ben Paris`i soğuk severim…