Vampiri Santorini’ye gönder
Başka hiç bir yerde okuyamayacağınız bir Santorini yazısı
Etrafın sessizliğini, kaldırım taşlarından yapılmış uzun basamaklarda salınan bir çift kadın ayakkabısının gitgide uzaklaşan sesi bozuyordu. Saat sabaha karşı üçtü. Thira’nın tepelerinden sessizce uçuruma bakan biri için, o gitgide uzaklaşan adımların sesi bendenize aitti. Santorini’nin o meşhur 600 merdiveninden aşağıya, denize doğru iniyordum tek başıma.
Yüzlerce basamağı bitirip, gece hayatının kendinden geçmiş renkleri ve gürültüsünü yukarıda bıraktığımda, adımlarımdan başka hiç bir ses duyulmaz hale gelmişti. Korktum mu? Belki.. Telefonumun ışığıyla bastığım yerleri aydınlatmaya çalışırken yukarıdaki ışıklı şehre doğru baktığımda, yolu epey yarılamış gibi görünüyordum ancak yarım saat geçmiş olmasına rağmen hala denize varamamıştım. Gece karanlığının verdiği bu kaçınılmaz gizem, Santorini’nin romantik çiftlerin adası denen bu tatlı ünvanını yerle bir edip, yerine yüzyıllarca yaşanmış gerçek ünvanını geri getiriyordu. Vampirlerin sürgün adası!
Gezi rehberlerinde, seyahat kataloglarında pek yazmaz. Aslında dünyanın en güzel manzaralarından birine sahip olan bu turistik ada, bir vampirler adasıdır. Milattan önce 1650-1450 yılları arasında püskürmeye başlayan volkan, kısa sürede çökerek adanın 73 kilometrekarelik bir alanının deniz altında kalmasına yol açmış. Adadaki Minoan uygarlığını denize gömüp Girit’e kadar uzanarak deniz seviyesindeki her köyü yok etmiş, geride kalan alanları da külle kaplayarak Akdeniz’deki yaşamı söndürmüş. Adanın şu anki ortası oyuk Kruvasan şekli de bu yüzden.
Kaynaklarda, Yunanistan’ın tarihte hiç bir zaman başının vampir derdinden kurtulmadığı yazar. İşte 15-17. Yüzyıllarda da Yunanistan, VRYKOLAKAS denilen bu vampir istilası ile yüz yüze kalmış. Bu bir efsane değil, 15-17 hatta 19. Yüzyıla uzanan bir çok tarihsel doküman Vrykolakas’ın ölüm saçan dehşetinden söz ediyor. Vrykolakas aslında tek bir vampirin ismi. Ancak Vrykolakas’ın dönüştürdüğü her vampire de Vrykolakas dendiğinden, o karanlık dönemin tamamı bu isimle anılıyor. Dökümanlara göre Vrykolakas mezardan uyanır, insanların kapılarını çalar ve Kim o? diyene içeride yaşayanın en sevdiği kişinin ismini söyler. Kapıyı ilk çalışta cevaplarsanız sizi de bir Vrykolakas vampirine dönüştürür! O yüzden halen Yunanistan’da kapıyı ikinci kez çalışta cevaplamanın iyi olduğuna inanılır.
Yazılanlara göre Vrykolakas vampirleri, ilginç bir şekilde sadece kan içmekle ilgilenmiyor, insan ırkından nefret ettikleri için insanların sadece ölmesini istiyorlardı. Eğer bir vampire dönüştürmek istemedilerse. Yunan halkı öldürerek yok edilemeyen bu vampirlerden kurtulmak için, onların tuzlu suyu geçmelerinin mümkün olmadığını anladıklarında, onları yakaladıkça Santorini’ye kapatmaya başlamış. İşte o dönem bir yerleşimin olmadığı Santorini’ye Vampir sürgünü de böyle başlamış. O dönemlerden hala günümüze gelen bir deyimleri bile var. Gereksiz bir şey, bir hareket yapana söyleniyor: Vampiri Santorini’ye gönder! Günümüzde bilim insanları tarafından, volkanik patlama nedeniyle, Santorini toprağının ölmüş bir varlığın cesedinin çürümesinde elverişli olmadığının kanıtlanmış olması, efsanelerin gücüne güç katmış.
Zaten Santorini’ye hiç gitmediyseniz, size söyleyebileceğim tek realite, tatil için sakın gitmeyin! olur. Çünkü bu yazdığım volkanik yapı nedeniyle plajlardaki kum siyah! Evet bildiğin siyah! Kızıl olanı da var ki oraya adı üzerinde Red Beach yani kırmızı kumsal demişler. Denize ayağını bastığında yumuşacık kum yerine her yeri kaplamış büyük bir kayaya basıyorsun. (kayalık demiyorum dikkat! Dev bir kaya. Yani su altındaki zeminin tamamı kayadan oluşuyor) Su da üstelik hamam suyu gibi. Özetle Yunan adalarının içinde kristal gibi suları olan başka adalar dururken Santorini’ye tatile gitmek, National Geographic belgeseli çevirmek isteyenler için ideal olabilir ancak.
Diğer yandansa, bir ömür içinde mutlaka hayatınızın en romantik akşam yemeği için gidilmesi gereken bir yer! Beni biraz biliyorsanız her yeri kolay kolay beğenen biri olmadığımı ve gereksizce realist olduğumu da biliyorsunuzdur. Yani ben gidin diyorsam mutlaka gidin! Gözlerinizi alamayacağınız ve kendinizi bir tablonun içinde hissedeceğiniz bir manzara ile karşılaşacaksınız.
Enteresan bir şekilde, günün hangi saati olursa olsun manzaranın size verdiği his muhteşem! Ancak bir haftalık tatil için değil, maksimum bir gece konaklamalı bir akşam yemeği için gidilmeli. Yemek sonrası Thira’da gece hayatına biraz bakabilir, Oia’da konaklayıp bir başka muhteşem manzaraya bakarak uyanabilir, öğlen Oia restoranlarından birinde deniz ürünleri yiyerek adadan ayrılabilirsiniz. Benim de ara sıra bulunduğum bir başka ülke ya da adadan sıkılıp yaptığım kaçamaklarda tercih ettiğim gibi. Şansınız varsa tekne ile, ya da başka bir yunan adasında konakladığınızda feribota atlayıp maksimum iki saat yolculukla akşam yemeği için orada olabilirsiniz. Ancak hava atmış olmayayım ama, bizim yaptığımız gibi 30 metre bir yat ile yelkenleri açarak adanın içine girmek bambaşka bir duygu!
Bir daha Santorini’ye gittiğinizde, o nefes kesici manzara karşısında dünyanın en muhteşem gün batımını izleyip şampanyanızı yudumlarken yanınızda oturan vampire dikkat edin!