Wally’me ve Akdeniz’e dönüyorum
Bizim Wally Akdeniz’de kışlayınca ben de Feadship’in 72 metrelik motoryatı Utopia, 38 metrelik yelkenli süperyat Ghost, 62 metrelik motoryat Icon ile kışı Karayipler’de geçirdim. Wally ile Fransa ve İtalya kıyılarına açılmaya hazırlandığımız şu günlerde, üç ayrı tekneyle olan deneyimlerinden yola çıkarak süperyat şefliği dünyasından bahsedeceğim.
Denizi görünce değil, tam tersi Alp Dağları’nın karlı tepeleri uçağın penceresinden bana göz kırptığında Akdeniz sezonu başlamış oluyor benim için. Çünkü şefi olduğum İtalyan yelkenli Wally, İtalya’nın Imperia kentinde sessiz sakin bekliyor ve ben de tekneye katılmadan önce yazlıklarımı almak üzere mutlaka Milano’daki evime geliyorum.
Balıklardan önce Alp Dağları’na selam çakmam bu yüzden.
Evliya Çelebi’den hallice bir kış geçirdikten sonra Akdeniz’i özlediğimi itiraf edebilirim. Neler mi yaptım? Çoğunlukla dünya üzerinde yer değiştirme hızım aylık yayınlanan dergimize sığmıyor ama takip ettiyseniz eğer, gittiğim bazı yerlere bu sayfalarda denk gelmişsinizdir.
Öncelikle içinde olmayanlar ve bilmeyenler için yat sezonunun iklime göre ikiye ayrıldığını belirteyim. Bizim yazımıza denk gelen Akdeniz sezonu ve kışa denk gelen Karayipler ve Pasifik sezonu. Pasifik sezonu daha karışık, yani daha uzun da olabiliyor ancak Karayip sezonu tam olarak Akdeniz’deki yaz bitimine denk geliyor.
Süperyatlar ekim başı gibi Karayip sezonu için hazırlıklarını tamamlamak üzere İtalya kıyıları Imperia, Sanremo,Viareggio, Fransa kıyıları Antibes ve Monaco’daki marinalara çekilmeye başlıyorlar. Ama en çok da İspanya’nın meşhur adası Palma de Mallorca’da bekliyorlar. Bu süreç eylül sonundan aralık başına dek sürüyor. Teknik bakımlar yapılıyor, en ince detayına kadar her şey yeniden elden geçiyor, iç mekanlar baştan aşağı temizlenip gerekiyorsa yenileniyor, işi olmayan ekip dönüşümlü olarak tatile çıkıyor ve eleman değişiklikleri yapılıyor.
Hazırlıklarını tamamlayan süperyatlar,aralık itibariyle Karayip sezonu için Atlantik’i, Pasifik sezonu için de Kızıldeniz ve Hint Okyanusu’nu geçmeye başlıyor.
Ben de 2013 Akdeniz sezonunu başarılı bir şekilde tamamladıktan sonra, çalıştığım tekne okyanusu aşmayıp bütün kışı dinlenerek geçireceği için eylül sonunda geçici şef pozisyonları aramaya başlamıştım. İlk olarak sektörde önemli bir yere sahip olan Feadship Tersanesi’nin 72 metrelik motoryatı Utopia ile işe başladım. Sous chef dediğimiz ikinci şef pozisyonunda bir ay geçirdiğim tekneye Palma de Mallorca’da katıldım. Utopia, sahibinin özel kullanımının yanı sıra charter dediğimiz
kiralama sistemine de açık olduğundan, sektörde bilinen bir süperyat. Baş şefi, 14 yıllık yat tecrübesine sahipti. Benim görevim kendisine destek ve ekipten sorumlu olmaktı. Bu iş, yani 18-20 kişiye hizmet eden bir crew chef/mürettebat şefi olmak azımsanacak bir görev değil. Çünkü iş süperyat sektörü olunca, ekip için talep edilen yemek de kuru fasulye-pilav değil. Beklenti, tekne sahibine sunulana yakın oranda çeşitli, lezzetli ve hoş yemekler oluyor.
Saat 07:30’da başlıyor mesai. 10:00 itibariyle ekibe verilen ilk mola için smoothie, kek, sandviçler ya da bacon, scrambled eggs (çırpılmış yumurta), sausages’den (sosis) oluşan İngiliz kahvaltıları gibi seçenekler hazırlıyorum. 12:30 itibariyle öğle yemeği olarak balık-tavuk, tavuk-et, et-balık gibi seçeneklerle iki çeşit protein; lazanya, spagetti, linguini, pirinç vs. ile bir çeşit karbonhidrat; yeşil salata ve mutlaka değişik bir salata türüyle iki çeşit soğuk salata, arada bir çorba, et tavuk- balıkla birlikte servis edilmek üzere garnitür olarak mutlaka sebze, püre. Sonrasında saat 15:00’te verilen ikinci ekip molası için çay saati diyebileceğimiz bir hoşluk. Kek, brownie, tart gibi… 18:00 itibariyle de öğle yemeğiyle aynı çeşitlilikte bir akşam yemeği. Bütün bu yemekler 20 kişi için olunca, her gün İtalyan mutfağı değil, bir gün Thai, bir gün İngiliz, bir gün Fransız, Karayipler, Yunan mutfağına uğramak gerekiyor. Bulunduğumuz ülkeye göre ekibi memnun etmek adına değişik mutfak tarzlarında menüler yaratarak pişirmek olduğunu düşünürseniz zorluğu tahmin etmeniz mümkün. Bütçe genellikle sınırsız ya da üst sınırı çok yüksek. Süperyat sektörünün 25 değil 50 ila 150 metre teknelerden oluşması, tekne sahiplerinin milyoner değil milyarder olduğunu gösteriyor. Konuklar için zaten bütçe yok. Sektörün gereği olarak ekip de sektörün en iyilerinden oluşuyor ve yüksek maaşlar alıyor. Dolayısıyla bu en iyi kaptanlar, mühendisler, şefler ve stewardess’larının da yaşam standardı ve beklentisi de yüksek. Bu nedenle bir süperyatın şefi en az 10 yıl restoran ve yat tecrübesine, ikinci şefi de benzer oranda restoran ve yat tecrübesine sahip olmak zorunda. Sadece restoran deneyimi de yeterli değil. Kıyıları iyi bilme, her gün yeni menü hazırlayıp bulunduğu ülkeye göre en az iki hafta karaya çıkmadan ortalama 30-50 kişiyi memnun edecek alışverişi tamamlama ve servis verebilme tecrübesine sahip olmak gerekiyor.
Utopia ile Palma’da geçirdiğim bir ayın sonunda, onlar Somalili korsanlara karşı özel silahlı güvenliklerini de yanına alarak Maldivler’e doğru yola çıktılar. Ben de yeni geçici şef görevim için Karayipler’in Antigua Adası’na, 38 metre bir yelkenliye doğru yola koyuldum.
SAILING YACHT GHOST ve MOTOR YACHT ICON
38 metre bebek gibi bir yelkenli olan Ghost ile yaşadığım Antigua-Panama arasındaki Karayip Denizi maceramı, kocaman dalgalarda aldığım zevki, hayatımda ilk kez bir balinayı su üzerinde fark edişimi şubat sayısında okudunuz. Aynı zamanda Bocas del Toro denilen tuhaf Panama şehrinde geçirdiğim zamanları da…
Bu tecrübeyle ilgili ekleyebileceğim şey, yelkenli şefi olmanın bir motoryat şefi olmaktan Resimher zaman daha ayrıcalıklı bir görev olduğu. Daha zor diyemem çünkü motoryat şefi olmak, denizi hissetmediğin büyük bir motoryatta çalışmaktan tut, hizmet ettiğin kişi sayısı ve iş yoğunluğu nedeniyle çok daha zor bir görev. Ancak yelkenli yatın tecrübesi de hiçbir yerde yok!
Sert havalarda sallana savrula yemek pişirme, yarışlarda hafif olması açısından ne pişireceğine hakim olma, genelde özel kullanımlı tekneler olduğundan tekne sahibinin alışkanlıklarını ezberleme, okyanus ve büyük denizleri geçerken nöbetleşe gözlem yapma ve dümende durma tecrübesi, işe alınırken aranan özelliklerdir.
Şahane süperyat Ghost ile geçirdiğim iki haftanın sonunda yeniden Avrupa’ya, hatta İstanbul’a dönüp tam ‘hiçbir şey
yapmak istemiyorum, oturup bütün gün film seyredeceğim’ diye söylenirken, bir telefonla yeniden yollara koyuldum. İşte bizimki böyle bir iş. Kanına işleyen bir kaşınma duygusuyla devamlı yeni yerler görmek, uçaklara binip teknelerle kıtalar aşmak, ne kadar yorulsan da evde oturup TV izlemekten daha cazip geliyor. Kaptan telefonda “Yarın Monaco’ya uçabilir misin?” dedi. “Elbette” dedim ve sadece beş gün kaldığım İstanbul’da, ‘Muhteşem Yüzyıl’ı filan seyrederken aniden koltuktan kalkıp her daim hazır olan valizimi kaparak Monaco’ya kapağı attım.
Motoryat Icon! Icon Yachts’ın ilk yatı olduğundan, ismi de Icon. 62 metre bir süperyat. Bu seferki görevimiz konukların olmadığı, kısmen daha rahat olan bir crew chef/mürettebat şefi pozisyonuydu. İş, tekne Hollanda’daki tersaneye çekilirken Monaco-Hollanda arasındaki yolculukta 14 kişilik ekibe şef olmaktı. Sistem aynı. Utopia için yazdığım aynı çeşitlilikte yemekler ve kış vakti Atlantik’in soğuk dalgalı sularında savrulurken mide bulantısına karşı hafif yemekler.
Tekneye Monaco’da katıldım. Monako’yu seviyorum! Bence dünyanın en küçük ve en şahane yerlerinden biri. Her şehirde olduğu gibi bir görünen yüzü bir de
izbe arka sokakları yok. Her şey görünen lüks içinde yaşanıyor.
Monaco Limanı’nda geçirdiğimiz bir haftanın sonunda gerekli alışverişleri tamamlayıp yola koyulduk ancak hava muhalefetinden dolayı Portekiz’e sınır olan Vigo adlı bir Kuzey İspanya şehrinde de bir hafta mahsur kaldık. Daha önceki tecrübelerimden yola çıkarak söyleyebilirim ki yatçılığın garip taraflarından biri de bu uzun yolculuklar arası garip şehirlerde mahsur kalmalardır. Şimdiye dek hayatımda 40 yıl düşünsem gitmek aklıma gelmeyecek şehirlerde kaldım. Bunlardan biri de Vigo idi. Yine turistik olmadığı için klasik kasaba hayatı bulunan bir kent. Birkaç mağaza, birkaç basit kafe-bar ve gece eğlencesi olarak da izbe karaoke barlar. Ne olursa olsun, bize izbe gelen o karaoke bara gelen ve ailelerinin tek eğlencesi olarak büyük bir ciddiyetle şarkı söyleyenler arasında profesyonellere taş çıkaran seslerle karşılaştığımı söyleyebilirim. Bu işin en güzel yanlarından biri de budur zaten. Dünyanın her yerinden farklı hayatlara şahit olmak…
Sonuç olarak bir kış daha sona erdi.
Nisan ayı itibariyle cillop gibi yelkenlimde yeni bir Akdeniz sezonuna merhaba diyeceğim. Geçen yaz Mikonos merkezli olmak üzere Yunan Adaları’ndaydık. Bu yaz muhtemelen İtalya ve Fransa kıyılarından size yazacağım. Bu ay için bir yemek tarifi vermiyorum ancak mayısta şahane Akdeniz lezzetlerini bu sayfalarda paylaşmaya devam edeceğim.
Arrivederci.